Kızılkoca Köyü İnternet Sitesine Hoşgeldiniz.

Çok yakında yeniz sitemiz kizilkoca.net ' deyiz...

Çalışmalar hızla devam ediyor.


Sayfa İçeriği

kızılkoca köyü yassıağıl köyü

Tarihçe


YOZGATIMIZIN TARİHÇESİ
Yozgat, Kızılkoca kazasına bağlı küçük bir köy görünümünde iken, bu köyün şehir haline gelmesinde Çapanoğullarının büyük bir payı bulunmaktadır. 16. yüzyılın başlarında Yozgat ve Kayseri Yavuz Sultan Selim tarafından Dulkadiroğlu Ali Bey’e yurtluk olarak verilmişti. Bunun neticesinde Yozgat yöresine Bozoklu Türkmenlerinden büyük göçler yaşanmış ve bölgenin adı Bozok olarak anılmaya başlanmıştır.  

Çapanoğullarının bilinen ilk şahsiyeti Ömer Ağa'dır. Horasan’dan kalkıp Erivan-Kars yoluyla Anadolu’ya gelip, Gaziantep ve Maraş dolaylarına gelen Türkmenler arasında Çapanoğullarının da bulunduğu sanılmaktadır.
  Yozgat'a gelip yerleşen Çapan (Çapar) Ömer Ağanın bilinen tek oğlu Ahmet Paşadır. Ahmet Paşa, başta Bozok Sancağı Mütesellimliği olmak üzere, birçok idari görevlerde bulunmuştur. Ahmet Paşa'nın Bozok sancağında görev almasıyla beraber Bozok'ta birçok cami, medrese yapılmıştır. 19. asrın başlarında ve Çapanoğullarının en nüfuzlu devirlerinde Yozgat nüfusunun 15.000 civarında olduğu, asrın ikinci yarısında da artma olduğu görülmektedir.
Yörede anlatılan efsanelerin tarihi gerçeklerle örtüştüğüne, yani Yozgat’ın kuruluşunda Çapanoğlu ailesinin önemli bir rol üstlendiğine ve Yozgat’ı geliştirmek için bazı stratejiler geliştirdiğine şahit olmaktayız. Osmanlının eski bir ili olmayan Yozgat’ta ilk önemli tarihi yapı 1753 yılında yapılan Demirli Medrese’dir ve bu yapıyı da Çapar Ömer Ağa’nın oğlu Ahmet Paşa’nın yaptırdığı bilinmektedir. Yozgat’a yaptırdıkları cami, mescit, yollar vs. de göz önüne alınırsa Çapanoğlu ailesinin Yozgat’ı imar etme yönünde ilk ciddi adımı attıkları görülecektir.
Çapanoğlu Ailesi Yozgat’ta ticari hayatı geliştirmek ve yöreyi cazibe merkezi yapmak için de önemli çabalar harcamışlardır. Yozgat’ın Kayseri, Samsun ve Akdağ yönlerindeki yollarını açan aile, Yozgat’ın imalatçı bir şehir olmamasına rağmen ticari göç yolları üzerinde bir şehir olmasını sağlamışlardır.
Çapanoğullarının çevre şehirlerde yaşayan Ermenileri bilinçli olarak Yozgat’a celp etmiş oldukları da görülmektedir. Çapanoğullarının bu iskanı kalıcı yapabilmek için Hıristiyanlara yönelik politikalarında büyük bir yumuşaklığın olduğu kesindir. Bu durum Avrupalı seyyahların da dikkatini çekmiştir.
1813 yılında Anadolu’yu gezen ve gözlemlerini kaleme alan Mc Kinneir, Yozgat’ı ziyaret ettiğinde şehir hakiminin Çapanoğlu olduğunu söyler ama ismini belirtmez. 1813 yılında bu seyyahın karşılaştığı kişi Çapanoğlu Süleyman Bey’dir. Kinneir, Yozgat’ın gelişmesi için Süleyman Bey’in uyguladığı siyaseti de şu örnekle gözler önüne serer: Ankara’da ekmek ve hububat fiyatları çok yükselmiş, Ankara valisi de ürünlerde tekel oluşturduğu için halk ürünlerini pazarda satamaz olmuştur. Bu uygulamadan rahatsız olan halka Yozgat’ta Çapanoğullarının himaye gösterdiği şayia olmuş ve birçoğu Çapanoğullarına sığınmışlardır.  İngiliz seyyah onun sarayını da şu sözlerle anlatmaktadır: “Yozgat sarayı, birçok daireleri, uzun koridorları ve çeşitli bahçeleri olan büyük bir binadır. Ahşap olan bu bina geniş bir duvarla çevrilidir. İki katlıdır. Zengin döşemesi vardır. Dairelerinde renkli resimler ve yaldızlı süsler göze çarpar. Birçok salonu vardır. Bu salonlardan biri kırmızıya ve diğeri sarı ve çeşitli renklere boyanmıştır. Sarayın ihtişamı göz kamaştıracak derecededir. Harem dairesi çok güzel Çerkez kadınlarıyla doludur. Mutfaklarında her gün 300 kişiyi doyuracak yemek hazırlanır.” Kinner, Anadolu'nun tek hakimi, en kuvvetlisi ve saf Türkmen olan Çapanoğulları ' dır, der. Bu ailenin üç göbektir Anadolu ' nun tek hakimi olduklarını, kanunlara saygılı, halkın sevdiği ve düşman¬larının saydığı bir sülâle olduklarını, 50. 000 kişilik bir orduyu 6 hafta kadar besleyebilecek zenginliğe sahip olduklarını ifade eder. Seyyah, Topaç Köyün'den, Çapanoğullarının yaptır¬dığı çok güzel yoldan şehre girdiğini, Çapanoğlu Süleyman Bey ' in sarayında dört gün kaldı¬ğını, büyük yakınlık gördüğünü, saray erkânının göz kamaştırdığını, hareminde çok güzel kız¬ların bulunduklarını, sarayda günde üç yüz kişiyi doyuracak yemek çıktığını, ifade eder. İngiliz seyyah, kendisinin sarayda veliahtın (Süleyman Bey'in), saçakları altından, fes rengi kadife se¬dirli muhteşem bir odadaki makamında kabul ettiğini belirterek, Süleyman Beyin, kar gibi beyaz sakallı, güzel bakışlı olduğunu ve yanına oturtarak, nereden gelip nereye gittiğimi, ama¬cımın ne olduğunu ve N. Bonaparte ile ilgili sorular sorduğunu, kendisinin bir Bonaparte hayranı olduğunu yazar. Sarayda kaldığım sürece tüm ihtiyaçlarının karşılandığını, öğle ve ak¬şam yemeklerini saray erkânı ile birlikte yediklerini, akşam yemeklerinin saat 8 de yendiğini, sonra gece yarısına kadar sigara içildiğini, sabah oluncaya kadar yatmak mecburiyetinde ol¬duklarını, hizmetkârların ve saray erkanının çok terbiyeli ve nazik olduklarını, sarayda sessizli¬ğin hakim olduğunu belirtir. Kinneir, sokaklarda dolaştığı bir sabah, modern bir silahla ava giden Çapanoğullarından çok genç birine rastladığını, bu genç adamın çok yakışıklı, yaklaşık 16 yaşında, muhteşem bir görünüşe sahip olduğunu, atının koşumu altın ve fes rengi kadife¬den olduğunu, bir bey mızrağı taşıdığını, sağ yumruğu üzerinde bir şahin taşıdığını, yanında birçok kişinin olduğunu belirtir. Süleyman Bey ' in, akşam üzeri gösterişli arabasıyla gezintiye çıktığını, bu arabayı Halep Paşası (Mehmet Celâleddin Paşa) büyük oğlu tarafından Ruslardan aldığını ve 6 at koşulu olduğunu yazar. J. M. Kinneir, Yozgat ’ ın bu dönemde memleketin en güzel ve modern şehri olduğunu, evlerinin İstanbul evleri gibi süslü ve boyalı olduğunu, şehirde 16. 000 Türk ’ ün, geri kalanların ise Ermeni, Rum ve Yahudi olduğunu belirtir.    
1830 yılında  Yozgat’ı ziyaret eden C. Teixer ise, Çapanoğullarının din ve mezhep ayırmaksızın herkesi cezp etmek zekasını göstermelerinin şehrin nüfusunu on beş bine çıkardığını, Çapanoğullarının Rum ve Ermenilerin Yozgat’ın ticari hayatına katılmaları için ellerinden geleni yaptıklarını ifade etmektedir.  C. Texier ' de burada bahsedilen vadilerden birisinin içinde yörüklerin yaylağı yani yazlık yeri olan pek sade bir Türkmen köyü vardı. Çapanoğlunun ceddi olan Ahmet Paşa bu köyde (Yozgat'ta) doğmuştur. Bu adam iktidara gelir gelmez bu eski yay¬lasında bir şehir tesis etmekti. Böylece Yozgat şehrini XVIII. asrın ikinci yarısında tesis etmiştir.  
Ahmet oğlu meşhur Çapanoğlu (Süleyman Bey) Küçük Asya ' nın son derebeylerinden biri oldu. Hükmü Kayseri ' ye ve şimal Amasya ' ya kadar sürdü. Yeni kasabaya din ve mezhep ayırmaksızın herkesi cezbetmek zekası şehrin nüfusunu hemen 15. 000 e çıkarmıştı. Memle¬ketlerine Rum, Ermeni muhacir celbine devam ettiler. Sultan Mahmut'un derebeylerini imha tertibinde Çapanoğlu ilk zarara uğradı. Varidatı 12. 000. 000 Franga varıyordu. Bu ailenin su¬kutiyle memlekette intizamsızlık başladı.
Beyin yaptırdığı konak yakılarak tahrip olunmuştu. Fakat menfaat – ı umumiye için olan binalar, cami ve hamamlar iyi muhafaza edilmektedir.
Son asır ortasında Süleyman Bey tarafından inşa ettirilen cami, İstanbul camileri tar¬zında yani " Türk – İtalyan " üsulubu olan çirkin tarzda yapılmıştır.
Yozgat'ın manzarası, damları kiremitle örtülmüş aynı Avrupa beldesi gibidir. Bahçe¬lerde meyveler ve bilhassa pek âlâ kayısılar mebzulen yetişir.
Nüfusu tahminen 15.000 kadardır. Üçte birinden biraz fazlası Hıristiyan’dır. Ermeniler Rumlardan daha çokçadır. Hep ahali pek iyi yaşarlar. Hıristiyan binaları ile Türklerinki ara¬sında fark yoktur. Gaye ve amaçlara ikisinde de birdir. Kadınlar kocaları ile beraber yemek yemezler. Aile reisine karşı hep hürmet vardır. Çubuk içmek adetinin tamam etmiş olunma¬sına rağmen bir oğul babasının yanında tütün içemez. Civar dağlardan yazın kar getirerek içe¬ceklerini soğuturlar.
Evvelce şehrin etrafında duvarları var idi. Bu sur şehrin müdafasından ziyade kaçakçı¬lığa mani olmak için idi. Duvarlar yıkık haldedir. Belki de eskilikden bir eser kalmamak için kasten tahrip etmişlerdir, der.  

Yozgat’taki Hıristiyan unsurlar büyük ölçüde Kayseri, Gürün, Çorum, Ankara, Sivas ve Nevşehir’den gelmişlerdi. Bafralı Yanko, Yozgat Seyahatnamesinde Yozgat’a yerleşen Hıristiyanların büyük bölümünün Kayseri’den göçtüğünü ifade eder. Özellikle Germir ve Talas’tan Yozgat’a göç olduğunu, Yozgatlıların ahlaki yapıları ve bünyeleri itibari ile Kayserililerden farklı bir özelliği olmadığını söyler.
Çapanoğulları, Ahmet Paşa döneminden başlayarak Yozgat’ın şehirleşmesi için büyük bir gayret gösterdiler. Ahmet Paşa, 1753 yılında Yozgat’ta bir medrese açmış ve vakıflar kurmuştur.  Mustafa Bey, 1777-1779 yıllarında Çapanoğlu Camiini inşa ettirmiş; Süleyman Bey ise bu camii genişleterek bugünkü görünüşüne ulaşmasını sağlamıştır. Yapılan bayındırlık hizmetleri, açılan camiler ve medreselerle şehirde sağlanan güven ortamı civarda yaşayan konar göçerlerin yavaş yavaş şehre yerleşmeleri sonucu, tekke ve zaviyelerin çevresinde mahalleler oluşmaya başlamıştır.
19 Haziran 1848 Tarihinde Yozgat ' a gelen P. V. Tschıhatscheff  , bir vadinin eteğinde kurulmuş Yozgat ' ta, düz damlı ve kiremit çatılı evler göze çarpar. Kentte Dr. Leonardi ' nin evinde kaldım. Bu adam İtalyan asıllı Ermeni bir doktordur. Küçük yaşta yanına alarak yetişti¬ren ve onu İtalya ' ya tahsil için gönderen Çapanoğlu olmuştur. Çapanoğlunun yakın dostu ve doktorudur, der.
1857 de Yozgat ' a gelen H. Bart, Yozgat ' a vardığımızda bizi Hayreddin Paşa karşıladı. Hayrettin Paşa kısa boylu iyi huylu birisidir. Yozgat, Yüzgat isminden türetilmiştir. İmparator¬luğun Orta Anadolu'daki askeri üs görevini yapmaktadır. Modern evlere sahip şehirde 25. 000 kişi yaşar, bunun altıda biri Ermenidir. Çapanoğullarının buraya yerleşmelerinin nedeni yayla olmasındandır.  
1858 lerde C. Ritter, Yozgat ' ın Anadolu'nun en güçlü Türkmen Beyleri olan Çapanoğul¬ları tarafından kurulduğunu, Anadolu ' nun en mamur kentlerinden birisi olduğunu, güzel bir camisi, iyi hamamları ve güzel evleri bulunduğunu, şehrin ortasında Süleyman Bey tarafından yaptırılan, yakında yanmış muhteşem bir sarayın olduğunu yazar. Ayrıca Çapanoğulları zekice ve yumuşak bir yönetimle yörede bir medenileşmeye neden olmuştu, der. Hatta bazı asi gurupların da bundan nasibini aldığını belirtir  .
1850 lerde Yozgat'a gelen A. D. Mordtmann, Yozgat üç dağ arasında Çapanoğulları tara¬fından kurulmuş Anadolu'nun en yeni şehridir. Eskiden eşkıya yatağı olarak görülen bu bölge Çapanoğullarının bölgeye hakim olmalarıyla sulh ve sükûn içinde olur. Ne zaman ki II. Mah¬mut'un ayanları bertaraf etmesiyle bu bölge eski kötü günlerine geri döner. Bozok eyaleti o zaman tüm Avrupa ' nın tahıl ihtiyacını karşılayabilirdi.
Şehirde 48 Rum, 500 - 600 Ermeni aile bulunuyor ; geri kalanı yaklaşık olarak 20. 000 kadar ve hepsi Müslüman'dır. Ulu Cami (Çapanoğlu Camii) Üsküdar Selimiye Camisiyle aynı ve hoş formludur. Pazarı oldukça zengin ve meskûnları çok naziktir, der  .
1876 larda Yozgat ' a gelen bir seyyah da Yüzbaşı Frederick Burnaby ' dir. Yozgat Kenti Kü¬çük Asya ' nın güçlü ailesi Çapanoğulları tarafından kurulmuştur. Şehrin etrafı surlarla çevrili¬dir.   Tokat '
la Kayseri ' den gelen yolların birleştiği noktada kurulan Yozgat ' ın 10. 000 kişilik bir nüfusu vardır. Şehirde, 30 x 80 m. boyutlarında iki katlı bir çarşı ile kaldırımları yapılmak¬tadır. Merkezdeki cami iki bölümlü ve büyük kubbelidir. Pencereleri vitray, yerleri İran halıla¬rıyla örtülü, dev şamdanlar ve kristal kandillerle aydınlatılmaktadır. Caminin içinde her za¬man çokça ibadet edenler gördüm  .
Yozgat'taki Ermeniler ' le Rumlar ' ın, gezginleri hayrete düşürecek birçok özellikleri var¬dır. Çoğu kendi lisanlarıyla bir şey yazamazlar. Mektuplaşırken Türkçe olarak Ermeni ya da Yunan alfabesiyle yazarlar. Bu kentte de Ermeniler ' e hiçbir şekilde baskı yapılmıyor. Osman¬lıda yasalar herkese eşit uygulanıyor  .
Yozgat ' ta çok az suç işleniyordu. Son on beş yıl içinde burada sadece bir tek ölüm cezası infaz edilmişti. O da cinayet suçundan.
Şehrin ileri gelenlerinden Derviş Bey ' i (Çapanoğlu) ziyarete gittik. Onunla birlikte ava gittik. Onlar bizim için cirit oynadılar. Derviş Bey ve kardeşi kürkle astarlanmış siyah kaftanlar giymişlerdi. Elmaslarla bezeli halkalardan geçmiş altın gerdanlıklar boyunlarından sarkıyordu.
Bu ailenin son üyesi Derviş Bey'in, bir Ermeni tefeci ile olan ilişkileri onun sonunu ge¬tirmiştir  .

Çapanoğullarının Yozgat’ın kültürel hayatına da büyük katkıları olmuştur. Devrin şairlerinden Necip’in Süleyman Bey’in sır katibi olması, Süleyman Bey’in oğlu Abdülfettah Bey’in idareciliği değil de müderrisliği seçmesi, Akif Paşa’nın Çapanoğullarının himayesinde yetişmesi, bu aileden Edip Bey gibi şairlerin, Agah Efendi gibi fikir adamlarının yetişmesi sanata ve kültüre verdikleri önemin birer nişanesidir.  
Çapanoğlu Edip Bey, Osmanlı Meclis-i Mebusanında mebus olarak bulunmuştur. Aruz vezni ile şiirler yazan Edip Bey, şairliğinden çok siyasi kişiliği ile tanınmıştır. Çapanoğlu ayaklanmasından sonra Kayseri’ye sürülmüştür. Şiirlerini Mecmua-yi Eş’ar adıyla bastırmış, bir de yazma mecmua tertip etmiştir.  
Yozgat’ın tarihi, edebiyatı ve kültürü için en değerli belgelerin bulunduğu yazma eserler, Yozgat’ın en eski eğitim kurumu olan Demirli Medresede bulunuyordu.  Bu medresenin tasfiyesinde ve isyan olaylarında Çapanoğullarının kütüphanelerinin yağmalanması sonucu, Yozgat’ın kültür hayatına ışık tutacak bir çok belge maalesef kaybolmuştur.
 

Bugün 11 ziyaretçi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol